İnsan doğası etobur mudur, otobur mudur? Otoburların
intikam duyguları var mıdır? Şiddetle nasıl tanışır, ne zaman uygulayıp
uygulamayacağını seçer. Sürekli şiddete uğramasıyla nasıl halleşir? Meşru müdafaa
dışında şiddet uygulamanın ahlaki kriterlerini ne zaman oluşturur? Şiddet,
şiddetten başka bir cevaptan bir şey anlar mı? Şiddete maruz kalan insan,
şiddete başvurmak veya kaçmak dışında ne yapabilir?
Bu ve bunun gibi yüzlerce soru sorduran bir film Nocturnal
Animals. Bu kadar şiddete dayalı ilişkilerle dönen bir dünyada insanların da
hayvanlaşmaktan başka çaresi kalmıyor galiba. Dolayısıyla adalet diye bir kavram
icat etmiş insanların, sorunlarını şiddetle çözen hayvanlardan farkının
kalmamasına Tom Ford’un “şiddetli” bir itirazı olarak okuyorum ben bu filmi.
Öte yandan üç farklı evreni (Edward ile Susan’ın 19
yıl önceki evrenleri, Edward ile Susan’ın günümüzdeki evrenleri ve romanın
evreni) birbirinin içine sokan kusursuz yapısıyla film benim için tam bir
başyapıt. Yine Edward’ın yazdığı roman sayesinde, yazarın ne anlattığı ile
okurun ne anladığı arasındaki farklılaşmanın getirdiği “ezoterik”, “çok anlamlı”
bir yapı bu. Benzer bir “çok anlamlılık” filmin izleyicisine de geçiyor. Filmi
izleyen herkes o romanın film içindeki rolünden çok farklı şeyler anlamış gibi
görünüyor. Film bu yapısal özellikleri itibarıyla benim için benzersiz.
Texas'ın zengin ailelerinden birinin kızı Susan ile
genç yaşta öksüz kalan Edward'ın hikâyesi, Edward'ın Susan'ın erkek kardeşi
Cooper ile Susan'a yakın olmak için arkadaş olması ile başlar. Edward annesi
öldüğünde, "zayıf" "duyarlılığını" Susan'ın güçlü annesinin
kollarında teselli eder. Edward Susan'a âşık olurken, Cooper da Edward'a âşık
bir eşcinsel çıkar. Edward Cooper'ın kendisine âşık olduğunu bilmeden ve Susan
ile bir ilişki geliştiremeden Texas'tan ayrılır.
Daha sonra Edward ile Susan New York'ta tesadüfen
karşılaşıp işi pişirirler. Susan Edward'a Cooper'ın durumunu ve ailesinin
Cooper'ı reddettiğini anlatınca Edward şaşırıp, Cooper için üzülür. Susan da
esasen Edward'ın bu duyarlılığını seviyordur zaten.
İlişki ilerleyince, Susan'ın annesi evlenmelerini
istemez, Edward'ı “zayıf” bulur ve Susan'a burjuva olanakları sağlayamayacağını
düşünür. Susan ise Edward'ın “zayıf” değil, Cooper gibi “duyarlı” olduğunu
söyler. Edward'ın burjuvazi gücünden farklı türde bir gücü olduğunu iddia eder
Susan: "Kendine inanma gücü"
Yani Edward, güçlü annesine benzediğini düşündüğü
için Susan'a âşık olurken, Susan da Edward'ı duyarlı kardeşine benzediği için
sever. :) Oysa o sıralarda Susan annesinden nefret edip, ona benzemekten
kaçınırken, annesinin görüşüne göre tıpkı kendisine benzemektedir. :) Aslında
Edward Susan’da gördüğünü annesinde de görmüştür. Annesi de büyük olasılıkla tıpkı
Susan gibi güç-duyarlılık ikileminde kalmış ve gücü seçip konforlu mutsuzluğunu
yaşamaktadır. Tecrübesi olmasa Susan’a “birkaç
yıl sonra bu burjuva demeyi çok istediğin şeyler, senin için olmazsa olmaz hale
gelecek” demez, diyemez. Edward’ın annesinde gördüğü ve Susan’da da olduğunu
söylediği “üzgün güzel gözler”, annesi öldüğünde Edward’ı teselli ederken bakan
gözlerdir. Yani Susan'ın ailesindeki burjuvazi şiddeti Cooper'ı
"duyarlı" bir eşcinsel yaparken, Susan'ı bu duyarlılığın kıyısından
döndürüp kendine benzetir.
Sonuçta Susan ailesine rağmen Edward ile evlenir
ama bir süre sonra kavgalar başlar. Edward yazar olmak istemekte ve kitapçıda çalışırken
yayınlayacağı kitaplara çalışmaktadır. Yazdıklarını Susan beğenmemekte ve
Edward'ın da üniversiteye dönmesini istemektedir. Zira yazdıkları böyle olursa
ömrünün sonuna kadar kitapçıda çalışmaması gerektiğini düşünür. Susan o kavga
esnasında Edward’a ve evliliklerine inancını tümüyle yitirmiştir. Edward’ın tek
başına “kendine inanma gücü” hiçbir şeye yetmeyecektir.
Susan da sanat okumuştur ama sanatçı olmak yerine
sanat tarihinde ilerlemeyi tercih etmiştir. Çok iyi bir sanatçı olmak için
gereken yaratıcılığın kendisinde bulunmadığını düşünmektedir. Oysa Edward aynı
fikirde değildir ve Susan'ın kendini küçümsediğini, belki de yaratıcı olup
başaramamaktan korktuğunu düşünmektedir. Böyle bir kavga sonucunda
ayrıldıklarında, Susan hamiledir ve Edward’ın bundan haberi yoktur. Susan
"yakışıklı ve gösterişli" Hutton ile beraber Edward'ın çocuğuna
kürtaj yaptırdıktan sonra Edward’ın onları görmesiyle ilişkisini de geri
dönülmez biçimde bitirdiğini anlar.
Sonrasında Susan, Hutton ile evleniyor ve 19 yıl
boyunca burjuva mutsuzluğunu yaşar. Bir kızları olur ama aile bağları yok
denecek kadar zayıftır. Los Angeles'ta gösterişli bir sanat müzesi işletmekte
ve hep şiddet içerikli sanat eserlerine (pornografik obezite sergisi, dikizlenen
kadın tablosu, üzerinde onlarca ok bulunan avlanmış bir buffalo heykeli, revenge
yazan tablo vs.) ilgi duymaktadır. 19 yılın sonunda kendisini anlamsızlığın ve
yalnızlığın pençesinde kıvranır bulur ama diğer taraftan da kendisine gelen
kargonun ambalajını açtırıp, içindeki notu kendisine okuttuğu bir uşağa sahiptir.
Edward ise bir daha hiç evlenmeyip Dallas'ta
İngilizce öğretmenliği yapmaktadır. Susan Edward'ın bu durumunu da üzücü bulmakta,
hatta acımaktadır. Yine de romanı yazmadan bir sene önce Edward'ı arayan Susan
olur. Edward'dan aldığı cevap ise suratına telefon kapanması olur. Belki de bu
telefon görüşmesi Edward’ın nihayet ilk defa yayıncıların basmayı kabul edeceği
romanını yazmasını tetikleyen bir kıvılcım olmuştur.
Biz bu hikâyeyi, Susan’ın romanı okudukça geçmişte
yaşananları hatırlamasıyla yavaş yavaş öğrenirken, Edward’ın romanında da başka
bir hikâye anlatılmaktadır filmde. Bundan sonrası Susan’ın romanın neresini
okurken geçmişte neleri hatırladığı bence çok önemli olduğu için mecburen filmi
neredeyse kare kare anlatmaya götürüyor beni. Hala okuyorsanız, başlayalım o
halde. :)
Susan, kendini mutsuz hissettiği, yaptıklarını anlamsız ve
değersiz bulduğu ama çevresinden övgüler aldığı bir dönemde Hutton ile hafta
sonu yazlıklarına turistik bir gezi yapmak istiyor. Hutton ise işleri sebebiyle
hafta sonunu şehir dışında geçirmek üzere evden ayrılıyor. Susan yazlığa
gideceklerini planladığı için evdeki hizmetçilere de izin verdiğinden hayal
kırıklığı içinde koca evde yapayalnız kalıyor. Geceleri uyuyamadığı için Edward
ona gece hayvanı diye isim takarmış meğer ve tesadüfe bakın ki o sabah kargodan
aldığı eski kocasının yazdığı romanın adı da "Gece Hayvanları".
Okumaya karar veriyor kitabı ve ilk sayfasını açıyor ki, bir de ne görsün, kitap kendisine ithaf
edilmiş. Daha romanın paketini açarken elini kesiyor Susan, belli ki bu okuma süreci
onun için acılı olacak. Okumaya başlıyor.
Tony kızı India ve karısı Laura ile ailece turistik bir gezi için
Marfa'ya gitmeye hazırlanırlar. Tony'nin klasik araba hobisi vardır ve
kullandıkları eski Mercedes'i tamamen kendisi toplamıştır. Kalabalıktan ve gereksiz
sosyallikten pek hoşlanmaz Tony, sessizlik ve konsantrasyon sever. India
ailesiyle turistik gezi yapmak durumunda kalan her ergen gibi durumdan şikâyetçidir.
Tony ile Laura hala birbirlerini seviyorlardır ve mutludurlar. Hepsinden
önemlisi ailece bir şeyler yapabiliyorlardır.
Susan'ın yaşayamadığı herşeyi Tony yaşıyor. Susan
Edward ile devam etseydi, nasıl bir hayatı olacağını düşünüyor. Susan’ın
hayalinde Tony rolünü hemen Edward kapıyor. Peki
ama Edward Tony karakterinde kendisini mi anlatıyor? Edward, klasik araba
tutkunu, Texas’ı telefon ve insan olmadığından seven, evli ve çocuklu Tony
üzerinden mi kendini anlatıyor acaba?
Tony ve ailesi gece yolculuk yapıyorlardır, çünkü India öyle
istemiştir. Yolda önlerinde iki tane aracın yan yana yavaş bir şekilde
gittiklerini görürler, Tony biraz sabreder ama iki araç da pozisyonunu
değiştirmez. Tony sollamak için sola geçer, soldaki araç yine hızını
değiştirmez. Bunun üzerine Tony kornaya basar. Önündeki araç hızlanır ve sağ
şeride geçer. Tony iki aracın arasındadır. Araya aldılar diye düşünürsünüz ama
Tony'nin geçmesine izin verirler. İçeridekiler üç tane serseridir ve içki
içmektedirler. Bu defa India arka camdan adamlara hareket çeker. Telefonun
çekmediği, inin cinle top oynadığı çölde üç tane serseriyle başlarını belaya
sokmuşlardır artık. Serseriler hızlanırlar Tony'i geçip önüne kırarlar ve Tony
arkadan serserilere çarpar ve belaya daha fazla bulaşmamak için geçer gider.
Serseriler arkadan tekrar yetişirler ve sıkıştırıp Tony'nin sağa çekmesini
sağlarlar. Bu arada artık beraberce yolu tıkadıklarını düşündüğümüz ve arkada
kalmış üçüncü araba, sağa çekmiş iki arabanın yanından şöyle bir bakar ve
geçer, gider. Arabanın üstü açıktır içinde bir tane adam vardır. İşte o zaman
anlarız ki, Tony arkadaki adamın başındaki belayı kendi üzerine çekerek adamı
kurtarmıştır. Arkadaki adam ise başı belada olan ve kendisini beladan kurtarmış
Tony'i görmezden gelmiştir. Ama ilk fırsatta Ozona denen yerden polise durumu
bildirir. Esasen herkes kendi doğasına uygun bir şekilde davranmıştır.
Serseriler Tony’i kendi arabalarına çarpıp kaçmakla suçlayarak işe
başlarlar. Aslında silahsızdırlar ama Tony ve ailesi onların silahlı
olduklarına inanırlar. Tony’nin arabasının lastiği patlamış ya da
patlatılmıştır. Artık Tony kaçamaz durumdadır, mutlaka durumla yüzleşmesi gerekmektedir.
Bir şekilde durumu idare etmeye çalışırken, karısı ve kızı yoldan geçen polis
arabasını görüp durdurmaya çalışırlar. Ama polis durmaz. Türlü psikolojik ve
fiziksel şiddete Tony gerektiği kadar karşı koyamaz ve sonunda sinir bozucu bir
şekilde Tony’i karısı ve kızından ayırırlar. Tony “zayıftır”, “pısırıktır”,
“süt çocuğudur”. İki serseri Laura ile India ile Tony’nin arabasına binip
giderlerken, Tony arkalarından bakakalır.
Susan burada okumaya ara verir. Tony’nin başına
gelenler ile kendisinin Edward’ın çocuğuna kürtaj yaptırıp, onu terk etmesi
arasında paralellik olduğunu düşünür. Rahatsız olmuştur ve kendisini
rahatlatsın diye kocasını arar ama kocasının kendisini aldattığını anlar. Anladığını
Hutton’a hissettirmez, telefonu kapatır. Edward’ı terk ederek hata mı yaptım acaba
diye düşünür, gözleri dolar ve romandaki Tony’nin karısı ile kızından
ayrıldığında gördüğü şeyleri gözünün önüne getirir. Edward’a çok çektirmiştir.
Onunla empati kurmaya başlayıp, okumaya devam eder.
Tony ile geride kalan serseri diğer arabaya binerler ve serserinin
komutlarıyla Tony arabayı sürmeye başlar. İnin cinin top oynadığı anayoldan
ruhların bile uğramadığı yerlere gittiklerini görünce, Tony itiraz eder ama
serserinin tehdidine boyun eğer. Arabasını yolda terk edilmiş bir karavanın
önünde görünce de itiraz eder Tony, ama “zayıf”tır işte. Serseri moral verir:
“Bugüne kadar kimseyi öldürmediler.” Giderler, giderler ve yol bittiğinde
serseri Tony’i orada indirir ve tek başına geri döner. Tony yine yeterli
mücadeleyi veremez. Oysa teke tektirler.
Tony artık çölün ortasında, gecenin bir yarısında yalnızdır.
Yürüye yürüye geri dönmeye çalışırken, serseriler dönmüş ve onu
aramaya başlamışlardır. Tony serserileri görür ve saklanır. Oysa serseriler
karısının onu istediğini söylüyorlardır. Tony hiç sesini çıkarmadan saklanmaya
devam eder. Serseriler de çekip giderler. Tony sabaha kadar topallaya topallaya
yürür ve bir eve ulaşır. Polisi arar ve polisin tavsiyesiyle bir motele
yerleşir. Motelde başına gelenleri düşünerek banyo yapar.
Susan bunları okurken, önce kolyesiyle oynar, sonra
o da banyoya girer ve üzgün üzgün düşünür. Susan’ın kolyesiyle Laura’nın
kolyesi aynıdır. Tony ağlar, Susan da ağlar, Tony sırtüstü yatıp boş boş bakar,
Susan da sırtüstü yatıp boş boş bakar. İkisi de çok düşüncelidir. Susan,
Edward’ı terk ettiğinde Edward’ın yaşadıkları ile empati kurmuştur, “zayıf”
diye adama bunu ben de yaptım diye içinde suçluluk hisseder ve tekrar okumaya
başlar.
Tony’e polisten telefon gelir, arabasını bulmuşlardır. Ama karısı ve
kızından haber yoktur. Davayla Andes adında bir komiser ilgilenecektir artık ve
bir iki dakika sonra Tony ile konuşmak için yanına gelecektir. Andes tam bir
Texas kovboyudur. Silahsız adamlara nasıl kaptırdın karınla kızını diye
küçümseyerek bakar Tony’e ama “zayıf” olduğunu anlamıştır onun, üstüne gitmez.
Andes ile Tony keşif tatbikatı yaparak, karısı ve kızının birbirlerine sarılmış
kırmızı bir kanepeye yan yatmış çırılçıplak cesetlerine ulaşırlar.
Tony sabırsızlık ve heyecan içinde karısının ve
kızının cesedine ilerlerken, Susan da heyecan içinde kolyesiyle oynamayı
sürdürmektedir. Tony cesetleri bulduğunda ağlar, Susan da okurken ağlar ve
telefona sarılıp kızını arar. Tony’nin kızı ölmüş ama Susan’ın kızı hayattadır.
Kürtaj ile Edward’dan çocuğunu öldürmüştür ama Hutton’dan bir kızı olmuştur. Kızına
onu sevdiğini ve özlediğini söylemek ister. Telefonu çaldığında kızı,
cesetlerle aynı pozisyonda yatmaktadır.
Susan bu andan itibaren flashbacklerle Edward ile
ilişkisini düşünmeye başlar. New York’ta tesadüfen karşılaşmalarını hatırlar. Vicdanında
kendini yargılamaya başlamıştır ve bu yargılama kendisini gittikçe Edward’a
yaklaştırmaktadır. Tutunacak dal arayarak Hutton’ı arayıp duvara toslamıştır.
Kızını ise uykudan uyandırmış ve umduğu teselliyi ondan da bulamamıştır.
Peki Edward romanı yazarken, Susan’ın kendisini
Tony ile özdeşleştireceğini bilmiyor mudur? Biliyordur elbette, “sürekli
kendini yazıyorsun“ diye eleştirilmiştir Susan tarafından. Edward, Susan’la
beraberken yazdıklarından daha farklı bir türde yazdığını ve bunun için gereken
ilhamı ayrılmalarından aldığını söylemektedir. Ama Edward gerçekten Tony ile
kendisini mi karakterize ediyordur acaba? Edward,
Tony ile Susan’ı; Andes ile de Hutton’ı karakterize etmektedir. Tony’nin
öldürülen karısı ve kızı Edward ile kürtaj yaptırılan çocuğu iken, romandaki
serseri şiddeti de burjuva şiddetinin ta kendisidir. Susan’ın şiddet
karşısında, kendinden ve kendisinden nasıl vazgeçtiğini anlatmaktadır Edward. Zayıf
olan ben değil, sensin demektedir Susan’a. İntikamını Susan’ın okuduklarını
anlamamasıyla alacaktır.
Andes, Tony’e karısı ve kızının ölüm nedenlerini açıklar, karavanı
da bulmuşlardır. Andes Tony’e tümüyle inanmaktadır artık. Karavanın sahibinden
bir şey çıkmamıştır, çünkü adam karavanı terk etmiştir. Parmak izlerinden sonuç
alacaklarını söyler Andes, Tony pek inanmaz.
Susan annesiyle Edward hakkındaki konuşmalarını hatırlar. New York’tan Texas’a taşınıp, Edward ile evleneceklerdir. Annesi karşı
çıkar ve Edward’ın “zayıf” olduğunu söyler. Susan anılarından dönünce kitabı
çok beğendiğini ve görüşmek istediğini söyleyen bir mail atar Edward’a, sonra
da romanı okumaya devam eder.
Tony Andes’ten gelen maili okumaktadır. Mailde serserilerden birinin
fotoğrafı vardır. Tony fotoğraftaki adamın serserilerden biri olduğundan emin
olmadığını söyler. Oysa parmak izleri ve adamın sabıka kaydı fotoğraftaki
adamın serserilerden biri olduğunu göstermektedir. Andes Tony’nin üstüne gider.
Tony rüyasında fotoğraftaki adamı, karısına tecavüz ederken görür ve Andes’e
“onun yaptığını biliyorum” der. Andes
ona bu adamı yakalamalarının aylar, hatta yıllar sürebileceğini ve hazır
olmasını söyler. Tony sabah sporu yapıp hazırlanmaya başlarken, görürüz ki,
sakalını kesmiş. Zayıftan, güçlüye dönüşüm yolunda ilk adımını atmıştır Tony.
Susan duştayken, sabah sporundan dönen Tony de duştadır.
Tony karısının kolyesini takmaya başlamıştır ki bu kolyenin aynısını Susan da
takmaktadır. Andes’in Tony’nin üstüne
giderek istediği gibi yönlendirmesini Susan “zayıflıktan” kurtulmak için doğru
adamı bulmuş diye anlarken Edward, Susan’ın Hutton’a ne kadar kolay kapıldığını
anlatmaktadır.
Susan Edward ile konuşmasını hatırlar:
- Neden yazmak için bu kadar kararlısın?
- Bence yazmak olayları canlı tutmanın bir yolu,
eninde sonunda ölecekleri kurtarmanın. Eğer kağıda dökersem, sonsuza kadar
yaşarlar.
Hatırladığı
bu diyalogla Susan, Edward’ın “zayıflığı” nedeniyle kaybettiklerini unutmamak
için bu romanı yazdığını sanırken, Edward, Susan’a bana çektirdiklerini
unutmayacağım demektedir.
Olayın üstünden bir yıl geçmiştir ki, Andes Tony’i arar ve gelmesini
ister. Maille fotoğrafını gönderdiği adam iki kişiyle birlikte yaptığı bir
silahlı süpermarket soygunu sırasında öldürülmüştür. Diğer iki adamdan biri
yakalanmış diğeri ise kaçmıştır. Andes ile Tony buluştuklarında ikisi de
değişmiştir. Biri dönüşüm geçirmiş, diğeri kanser olmuş, ölmek üzeredir. Andes
Tony’den yakalanan adamı teşhis etmesini istemektedir. Andes Tony’e bu
adamların gözlerinin içine bakmaktan korkup korkmadığını sorar. Cevap titrek
bir hayırdır. Tony adamı teşhis eder ama adam iddiaları reddeder. Tony mahkeme
gününü bekleyecek, Andes de bu arada kaçan üçüncü adamı yakalayacaktır.
Susan ofisindedir, kırmızı boyalı duvarda kapıdaki
dürbünden dikizlenen kırmızı kanepedeki cesetlere benzer bir pozisyonda çırılçıplak
bir kadın tablosu vardır. Tablodaki kadın kapıdaki dürbüne tedirgin bir şekilde
bakmaktadır. Sekreteri Susan’a müzedeki yönetim kurulu toplantısını hatırlatır.
Susan hiç uyumamış ve kafası romanla bir hayli meşguldür. Sekreterine Edward’ı
ve Edward’ın ona uyumaması sebebiyle gece hayvanı diye isim taktığını anlatır.
“Gösterişli ve yakışıklı” Hutton uğruna terk ettiği eski kocasını aklından çıkaramamaktadır.
Susan romanı okurken duyduğu suçluluğu ve Edward’ı terk etmesinden ve kürtajdan
dolayı yaşadığı pişmanlığı aklından çıkaramamaktadır. Yapayalnızdır. Hayatından
memnuniyetsizliğini anlatabileceği sadece sekreteri vardır, o da ona sorar: “Hayatının
hiç de planlamadığın bir hal aldığı hissine kapıldığın oluyor mu?”
Toplantı için müzeye gittiğinde, üzerinde onlarca
ok bulunan avlanmış buffalo heykelinin önünden geçerken durur. Şiddeti fark
eder, muhtemelen o heykeli oraya kendisi almıştır ve bunun burada ne işi var
der gibi uzun uzun bakar. Tony’nin “zayıftan”, “güçlüye” dönüşümünü düşünürken,
o da “güçlüden” “duyarlıya” dönüşmektedir. Yani
Susan’a göre Edward, kendisinden ayrı geçirdiği yıllarda Susanlaşmaya
çabalarken, kendisi de romanı okuduğundan beri Edwardlaşmaktadır. Oysa Edward,
bu romanla Susan’a ve diğer “Gece Hayvanları”na öfkesini kusarak, onlardan
intikamını almaktadır.
Üzerinde revenge (intikam) yazan tablonun önünde de
durur Susan ve ona da Tony’nin alması gereken intikamı düşünerek bakar. Ama bu
intikam duygusunun kendisiyle ve müzesiyle ilgisini kuramadığından, telefonuyla oynayarak gelen müze yönetim
kurulu üyesine bu tablo buraya nereden gelmiş diye sorar. Oysa bu tabloyu sekiz
yıl önce kendisi almıştır müzeye. Romanın
Susan üzerindeki etkisi sürmektedir, kendine yabancılaşmış, kendini inkar eder
hale gelmiştir.
O sırada yönetim kurulu üyesinin telefonundan gelen
ses ile kadının telefonda neyle uğraştığını merak eder. Oğlunun beşiği
üzerindeki kameranın çektiği görüntüleri izliyordur kadın, dadısına güvenen ama
ondan nefret eden yönetim kurulu üyesi gün içinde o telefondan oğlunu
izlediğinde onun hayatına daha çok dahil olduğuna inanmaktadır. Nefes alışını
bile duyabildiği oğluyla isterse konuşabilmektedir üstelik. Telefonu görüntüleri
izlemesi için Susan’a verir ve Susan Tony’nin karısına ve kızına tecavüz eden
kaçak serserinin halüsinasyonunu görerek korkup telefonu elinden düşürür.
Telefonun ekranı kırılmıştır, ama sorun yoktur; telefonun yeni modeli gelecek
hafta çıkacaktır. Susan yaşadığı hayata
tümüyle yabancılaşmak üzeredir.
Toplantı sırasında, Susan işten atılmak üzere olan
bir çalışanına merhamet eder ve işten atılmasına mani olur. Oysa bir hafta önce
onun işten atılmasını kendisi istemiştir. Susan, iyiden iyiye Edward’a
yaklaşmaktadır artık. “bazen belki de ilişkileri bu denli değiştirmek pek iyi
bir fikir değildir” diyerek pişmanlığını bir kez daha ifade eder. Ama yine
kendisini anlamış bir cevap alamaz. Eve döndüğünde bu defa da üzerine tüfek
doğrultulmuş vurulmak üzere olan bir adamın kameraya verdiği pozun fotoğrafına
uzun uzun bakar. Artık kendisine tamamen yabancılaşmıştır. Mutsuz ve
yapayalnızdır. Viskisini yudumlarken, lüks içinde yüzen evinden, ışıklı şehir
manzarasını izler. Bunlar hep burjuva şiddetiyle elde edilmiş şeylerdir, ama
Susan’a mutluluk getirmemiştir. Susan tekrar okumaya başlar.
Andes kaçan üçüncü serseriyi de bulmuştur, Tony ile birlikte onun
yaşadığı yere gelirler. Adam dışarıdaki tuvalette oturmuş, hacetini gidermeye
çalışırken eğlenceli bir telefon görüşmesi yapmakta, bir yandan da sigarasını
tüttürürken, bira içmektedir. Bu sahne Susan’ın arkadaşlarının Pam kızartma
spreyi ile vajinal gençleştirme yaptırmaya gerek kalmayacağını anlattıkları
sahnedeki “duyarsızlığa” çok benzer.
Andes Tony’e adamı teşhis ettirir ve suçun gerçekleştiği karavana
götürürler. Tony intikam için gereken gücü almak için adama olay sırasında
karısının ve kızının nasıl davrandıklarını, neler söylediklerini, neler
hissettiklerini sorar. Gözü yaşlı “cevap ver, cevap ver” diye adama bağırırken,
cevap gelmemesi üzerine, adama yumruğu patlatır. Dönüşümü sürmektedir, şiddet
uygulama gücüne ulaşmaktadır.
Tony yumruğu patlattığında Susan da şömineden gelen
çıtırtıdan irkilip, elinden kitabı düşürür. Flashbackle Susan, Edward’a
yazdıklarını beğenmediğini söylediğini hatırlar, ona inancını yitirmektedir.
Edward’a kendinden başka bir şey yazmasını ve biraz yazmaya ara vermesini
tavsiye eder ve ayrılmalarına varacak kavgalarını başlatır. Susan, Edward’a yaptıklarının üstesinden
gelmek için, “güçlü” olmak için onun ne kadar çabaladığını görmektedir. Oysa
Edward, Susan’ın kendinden vazgeçişinin sancılarını anlatıyordur. Susan’ı
mutsuz ve yalnız bırakan şey, burjuva şiddetine teslim olarak kendinden
vazgeçmesidir. Kendine ve Susan’a inanma gücü olan Edward’a Susan’ın inancını
yitirmesini anlatıyordur. Bu inanç yitimi, Susan’ın kendisinden tümüyle
vazgeçmesi ile sonuçlanacaktır.
Susan, belki de Edward’a sığınabileceğini
düşünmenin güveni ile film boyunca ilk defa uyumuştur. Uyanıp romanı tekrar
eline alır ve bu defa “yakışıklı ve gösterişli” Hutton ile tanıştığı anı
hatırlar. Edward’dan vazgeçmeye karar verince, herşey ne kadar da kolay
olmuştur. Derste düşürdüğü kalemini arkasında oturan “yakışıklı ve gösterişli” Hutton’ın
alması ve bir iki bakışma “vazgeçiş” için yeterli olmuştur. Susan kitabı okumaya
devam eder.
Andes, telefonda Tony’e mahkemenin üçüncü serseriyi serbest
bıraktığını fakat diğer serserinin hapiste kalmaya devam edeceğini söyler.
Tony’e patlattığı yumruk yetmemiştir, Andes’e başka ne yapabileceklerini sorar.
Andes tekrar Tony’i yanına çağırır, zira serserinin uzun süre buralarda
takılacağını düşünmemektedir. Buluştuklarında Tony, Andes’in kanser olduğunu ve
yakında öleceğini öğrenip, duyarlılık gösterir. Ama Andes de serseriler gibi
bir gece hayvanıdır ama serserilerin aksine sürü halinde değil tek başına
avlanmaktadır. Kızının gösterebileceği şefkati talep bile etmemiştir. Bu konu
üzerinde fazla konuşmak istemediği de ortadadır. Asıl konuya dönerler. Üçüncü
serseriye yapılan cinayet suçlamasının düşmek üzere olduğunu öğrenen Tony
intikamı, Andes de kanserden dolayı onu emekli edeceklerine kızgın olduğu için
hayattaki iki serserinin cezalarını kendileri vermeye karar veririler.
Susan okumaya ara verip flashbackle Edward ile son
konuşmalarını hatırlar. Birbirleri için doğru kişiler değillermiş, ilişkileri
yürümüyormuş, çok mutsuzmuş. Edward’ın tüm çabasına karşın Susan ayrılmakta
kararlıdır. “Duyarlı” adamı sevmekten vazgeçip, “zayıf” adamı terketmiş ve daha
önce annesinden dinlediği burjuva gücünü seçmiştir. Edward ise, Susan’ı sorunlardan
kaçmakla suçlamıştır. Susan, Edward’ın
da Tony gibi güçlenmesi gerektiğini düşündüğünü ve ilişkileri esnasında bu
güçlenme çabasını göstermediği için pişman olduğunu düşünür. Oysa Edward’a göre
Susan, tıpkı Tony gibi kendinden vazgeçip şiddete teslim olmuş, Hutton/Andes
ile vuracakları son darbeyi planlamaktadır. Bu son darbe kürtajdır.
Andes dışarıdaki serseriyi bardan alıp kendi mekanına götürür. Kanserden
can çekiştiği bir anda serseri kaçamasın diye de Tony’nin eline silah verir. Hapisteki
diğer serseriyi de Andes’in polis arkadaşı getirir. İki serseri ile çölün ortasında Andes ile
Tony baş başadır artık. Durum, tıpkı serserilerin Tony’nin arabasını
durdurdukları ana benzer, ama rolleri değişmişlerdir. Bu defa Tony şiddeti
uygulayacak taraf, serseriler ise şiddete maruz kalacak taraf olacaktır. Tony
ile Andes tıpkı serserilerin Tony ve ailesiyle konuştukları gibi konuşurlar:
Alaycı, tehditkar ve şiddet dolu. Tam Andes, serserilerin ellerini çözmüş,
işkenceye başlayacaklarken, Andes’in öksürük krizi tutar ve Tony’i iki serseri
ile yalnız bırakır. Andes’in “kuş gibi özgür” bıraktığı iki serseri hemen kaçmaya
kalkar. Tony elinde silahla hiçbir şey yapamaz, öyle bakakalır. Andes yetişir
ve serserilerden birini arakadan vurur. Yaralı adamın yanına gider ve adamın
kafasına bir kurşun daha sıkar. Diğeri kaçmıştır.
Susan yine irkilerek okumaya ara verir ve dışarda
evinin önüne düşmüş ölmek üzere olan küçük bir kuş görür. Ayağa kalkar ve kuşa
camdan uzun uzun bakarken, flashback başlar. Hutton ile Susan Edward’ın
çocuğuna kürtaj yaptırdıkları hastaneden ayrılmak üzeredirler. Edward’ın
çocuktan haberi yoktur ve Susan’ın bu hareketi, ilişkilerini öldürecek son
kurşundur. Susan, Hutton’a ömrü boyunca pişmanlık duyacağını ve bu yaptığından
sonra bir daha asla Edward’ın yüzüne bakamayacağını söylerken, Hutton da bu
olayı Edward’ın asla öğrenemeyeceğini iddia eder. Susan, Hutton’ın “güçlü”
kollarına sarılarak ağlarken, Edward yağmur altında sırılsıklam, yaşlı gözlerle
onları izlemektedir. Susan, serserilere
hiçbir şey yapamayan Tony’nin, kürtaja mani olamayan Edward’a benzediğini
düşünür. Oysa Edward, Susan’ın çocuklarını Hutton ile beraber öldürerek,
ilişkilerini geri dönülmez biçimde bitirdiğini anlatmaktadır.
Tony serserinin cesedinin yanında dikilmiş yaşlı gözlerle boş boş bakarken,
Andes öldürdüğü adam için kendini savunur. Oysa Tony’nin yaşlı gözlerle boş boş
bakmasının sebebi serserinin ölmesi değil, duyduğu pişmanlıktır. “Onları
korumalıydım” der Tony, “olacakları anlamaydım, engel olmalıydım.” Andes, Tony’i
teselli ederek, onu iyi biri olduğuna ikna eder ve gerçekleri hatırlatır. Kaçan
serseriyi bulmaları gerekmektedir. Andes ile ayrılarak kaçan serseriyi ayrı
ayrı aramaya karar verirlerken, Tony, Andes’e tüm bu yaptıklarımız başına bela
olur mu diye sorar ve “umurumda bile değil, ben ölüyorum unuttun mu” cevabını
alır.
Silahsız ve araçsız çölün ortasında yapayalnız kalan serseri, bu
defa serserilerin Tony’i karısı ve kızından zorla ayırıp, yolun bittiği yerde
arabadan indirdikleri pozisyonundadır. O da tıpkı aramaya gittikleri andaki Tony
gibi saklanmıştır. Tony ise, bu defa avcı pozisyonundadır. Serseriyi arayacak
ve onu karısına ve kızına tecavüz ettiği o terk edilmiş karavanda bulacaktır.
Serseri karavana gelenin Tony olduğunu gördüğünde ve Andes ile
beraber olup olmadığını sorar. Tony. “yolda” der. Serseri, diğer polisleri
sorar. Tony “buralardalar” der. Serseri yan gözle karanlık karavanın
penceresinden dışarı bakarak, “buradalar” mı diye tekrar sorar. Tony özgüvenli
bir şekide karavanın ışığını yakar ve “şu anda sadece ben varım” der. Serseri
iyice rahatlamıştır, Tony adam öldürebilecek türde biri değildir, “zayıftır” o.
Silahın nasıl kullanılacağını bilmediğini söyleyerek Tony’i küçümser ve beraber
kaçtıkları diğer serseri arkadaşının nerede olduğunu sorar. Tony’nin
bakışlarındaki ve sesindeki titreklik, yerini kararlı bir özgüvene bırakmıştır
artık. Arkadaşının öldüğünü söyler ve karşılığında serserinin küfür ve
tehditlerini dinler. Tony, bu defa tehditlere ve serserinin kendini aşağılayan
sözlerine pabuç bırakmaz. Serseri ayağa kalkıp daha da üstüne gelince,
otoritesini gösterir ve onu yatağa oturtur. Serseri bu defa öldürdüğü karısı ve
kızının bunu hak ettiklerini söyler ve Tony’e kendi abuk subuk prensiplerini
anlatır. Anlattıkları düpedüz orman kanunu, serseri de bir gece hayvanıdır.
Tony bu gece hayvanına adaletten bahseder, karşılığında “insanları öldürmek
eğlenceli” cevabını alır. Tony sinirlenerek kontrolünü kaybeder gibi olunca serseri, yastığın altına sakladığı soba demiri ile Tony’e hamle yapar ve göğsüne kurşunu
yer. Serseri yere düşmeden önce Tony’nin kafasına soba demiriyle vurmayı
başarır. Tony bayılmıştır.
Saatler sonra ayılan Tony, serseriyi öldürdüğüne emin olduktan sonra
dışarı çıkıp Andes’ten yardım isteme amacıyla havaya ateş eder. Tony, silahın sesi ve geri tepmesi karşısında
ayakta kalamaz ve yere düşer. Doğrulmaya çalışırken gerekli gücü kendinde
bulamaz ve silahın üstüne yatmak zorunda kalır. Silahın patlaması sonucu Tony kendini
karnından vurup ölür.
Tony ölürken kolyesini tutar, Susan da banyoda
kolyesini elinden bırakamaz ve Edward diye sayıklar. Susan, Tony’nin ölümüne
Edward ölmüş gibi üzülür. Edward’ın çocuğunu doğursam, Hutton’a hiç bulaşmasam
daha mutlu olurdum der kendi kendine. Hutton da zaten beni aldatıyor, neden
Edward ile ikinci baharı yaşamayayım ki diye düşünerek, banyodan çıkar. Yatağına
yattığında, Edward’dan mailine olumlu cevap geldiğini görür. Zamanı ve yeri sen
söyle der Edward. Tam da düşündüğü gibi buluşacaklardır bir restoranda. Susan
yatakta Edward ile birbirlerine sarıldıklarını hayal eder. Edward’ın
parmağındaki alyansı görürüz hayalinde. Susan avını gözüne kestirmiş bir gece
hayvanıdır artık, New York’ta tavladığı Edward’ı Los Angeles’ta da
tavlayacaktır.
Kalkar, içine sutyen takmadığı yeşil göğüs
dekolteli seksi elbiseyi giyer, makyajı vamptır. Sonra dudağındaki kırmızı ruju
biraz fazla bulur ve siler, Edward için romantik kadın olmalıdır, vamp değil. Parmağına
yüzüğünü takmayı düşünür ama vazgeçer, saçlarıyla oynar. Edward için en cazip
paket olmaya çalışmaktadır. Sonunda karar verdiği makyaj ilk baştaki
makyajından oldukça farklıdır. Üzerine onlarca ok saplanmış buffalo heykeli
satın alan kadından yönetim kurulu toplantısında işini kaybetmek üzere olan
çalışanına merhamet gösteren kadına geçişin yansımasıdır adeta. Bu makyaj ve
elbise seçimini eminim Tom Ford bize saatlerce anlatabilecek bir moda kültürüne
sahiptir ama ben daha fazla ilerlemeyi düşünmüyorum. :)
Buluşmak için kendi seçtiği restorana gelir,
arabasını vale alır, kapısını komi açar, masasına kadar şık bir kadın görevli
eşlik eder, oturacağı sandalyeyi de garson arkadan iter. Burjuvaya hizmet böyle
bir şeydir işte, sadece restoranda masasına oturana kadar dört kişi hizmet
etmiştir Susan’a. Çoktan annesine dönüşmüştür Susan ve artık çok geçtir. Ama kitabı anlamadığı gibi Susan bunu da anlamaz.
Susan kapıya bakarken, viskisini bir başka garson getirir. Susan bir yudum alır. Masaya bıraktığında viski kadehinin yakın çekim
görüntüsü ile Susan’ın parmak dokunuşları, bir viski reklamından fırlamış gibidir. Kamera döndüğünde, Susan’ın yüzünde memnuniyet vardır. Kısa sürede
kendisini toparlayıp, tekrar kapıya bakar Susan. Gelince Edward’a neler
söyleyeceğini aklından geçirir, gülümser, ama hemen sonra Edward’dan
duyabileceği şeyler gelir aklına, yüzü değişir. Sabırsızlanır, ne olacaksa
olsun diye düşünerek düşüncelerinden gerçek dünyaya döner ve restoranda
muhtemelen daha önceden tanıdığı biriyle selamlaşır.
Zaman geçer, restorandaki masaların bazıları
boşalmıştır, Susan masada hala yalnızdır ve hala viski içiyordur. Edward’ın
gelmeyeceğini anlamaya başlar, parmağında olmayan yüzüğe dokunmaya çalışır.
Saçlarını düzeltir, elini dua eder gibi birbirine kavuşturur, umutsuzluğa
kapılmaya başlar, ellerini açar. Bir viski daha getirir o sırada garson.
Zaman geçer, restorandaki tüm masalar boşalmıştır
ve Susan hala masada yalnız viski içiyordur. Edward’ın niye gelmediğini merak
etmektedir. Ve nihayet Edward’ın neden gelmediğini anlar, kamera sağ gözüne
odaklanır, gözyaşı akmak üzeredir.
Oysa Edward,
Tony’nin “onları korumalıydım, olacakları anlamaydım, engel olmalıydım.” diye
ağladığı, sinir krizi geçirdiği anlarda Susan’ın burjuva şiddetine pabuç
bırakmaması gerektiğini anlatmaktadır. Kürtajdan sonra Hutton Susan’ı nasıl
teselli etmişse, Andes de Tony’i iyi bir adam olduğuna ikna ederek aynı şekilde
teselli etmiştir. Susan için Hutton da kısa bir süre sonra Andes kadar ölü
olacaktır. Tony’nin “zayıf”tan “güçlü”ye dönüşümü, herkesin öldüğü mutsuz bir
sonla biterken, Susan’ın restorandaki yalnızlığı da kimsenin birbiriyle bir
daha görüşmediği mutsuz bir sonu ifade eder. Susan’ın sağ gözünden akmak üzere
olan gözyaşıyla görürüz ki, onun da tıpkı annesi gibi çok güzel üzgün gözleri
vardır.
Açıkçası, filmi izledikten sonra, Tony Edward'ı mı, Susan'ı mı karakterize ediyor diye çok düşündüm. Uzun süre Edward'ın empati kurdurmaya çalıştığını sandım. Ama öyle olunca Edward'ın Susan aradığında telefonu suratına kapatmasını anlamlandıramadım. Yani Susan ile teması reddedip, kitap üzerinden Susan'a empati kurdurarak kendisi ile tekrar görüşmesini isteseydi, son sahnede de Susan ile görüşürdü.
O tam tersine Susan'ı cezalandırmak istedi, kendine olan inancını ve sevgisini korudu. Susan Tony'nin Edward olduğunu zannederken, (hayalinde Edward'ı oynatıyor Tony rolünde :)) Edward aslında Susan'ın nasıl şiddet karşısında kendinden vazgeçtiğini anlatıyordu ona, anlamayacağını bile bile.
Herkes kendini yazar meselesi de herkes kendi hikayesini yazar anlamına gelmez. Yazdığı bütün, kendinden bir parça anlamına gelir ve Susan'ın sanatçı olmama tercihi gibi bu da aslında Edward'ın anlamadığı bir şeydir. Kitap içindeki notta da daha içten yazmaya başladığını, gereken ilhamı da ayrılmalarından aldığını söylemesi, aslında Susan'ın şiddeti kutsayan sanat eseri tercihlerini düşündüğünde çok ince ve şık bir laf sokmadır. O kadar Susan'ın anlamayacağı bir dille yapar ki bunu, Susan’ı gerçekten darmadağın eder. İntikam tam da böyle bir şeydir zaten.
Derecelendirme: 10/10