9 Mayıs 2017 Salı

Looking for Eric (2009)


Ben üniversite öğrencisiyken, Ken Loach'un My Name is Joe diye bir filmi vardı. O zaman böyle film bulmak kolay değil, internet çok yavaş ve felaket pahalı, sinemadan takip ediyoruz filmleri. Sinema eleştirmenleri yere göğe koyamıyor filmi. Ankara'da sadece Kızılırmak Sineması'nda oynadı yanılmıyorsam sadece bir hafta. Kaçırmayacağım diye tetikteyim, yakaladım gittim filme. Hayal kırıklığıydı benim için. Sonra Carla's Song da bununmuş meğer, sonradan öğrendim, onu da çok vasat bulmuştum. Dedim Ken Loach'u boşver. 

Yıllar sonra bir arkadaşım A Fond Kiss  dedi, baktım Ken Loach, kalsın dedim, sonra niyeyse izledim. Onda da bana göre bir numara yok. Bu filmlerin üçünden de neredeyse hiçbirşey hatırlamıyorum. Şimdi de I, Daniel Blake furyası başladı. Seyretmeyeyim dedim ama, seyredeceğim galiba :) Seyretmezsem, sürekli önüme gelecek çünkü, biliyorum. Tam ona bakarken bu filmi gördüm. Dedim bunu sevme ihtimalim daha fazla ben önce bunu seyredeyim. Çünkü I, Daniel Blake'i sırf seyretmemiş olmamak için seyredeceğim. Sevmeyeceğimden neredeyse eminim ama yapacak bir şey yok. Çok film izlediğinizde, film seçme şansınız da azalıyor :)

Bu film ise, endüstriyel futbola ve onun üzerinden kapitalizme çakması gibi, işçi sınıfının İngiltere'deki sorunlarını postacı Eric ve diğer postacı arkadaşları üzerinden anlatmak gibi, postacıların dayanışması gibi Ken Loach temalarını içinde barındırmasına rağmen, şaşırtıcı bir şekilde eğlenceli ve sıcak bir film. Bunda Cantona'nın Manchester United taraftarının gönüllerini fethetme nedeni olan benzersiz karakterinin de çok etkisi var ama aslında bu Cantona dengesizliğini, agresifliğini futbolda bırakmmış, dinginleşmiş bilgeleşmiş, emekli Cantona. 

İlk karısı Lily'den bir kızı var Eric'in üniversiteden mezun olmaya çalışan bekar bir anne. Eric 30 sene önce kızının vaftiz töreninde geçirdiği bir panik atak sonucu Lily'i terk etmiş ve kadının bundan haberi olmamış, sanıyor ki bebekten pişman oldu. Kıza Lily bakmış ama Eric de onca zaman Lily ile tek kelime konuşmadan kısmen babalık yapmayı başarmış. Lily için Eric adeta yok, ama ikisi de birbirlerini hala seviyorlar aslında. Eric kızının üniversiteyi bitirmesine yardımcı olmak için torununa bakıyor, Lily ile dönüşümlü olarak. Kızı okulda daha çok çalışabilmek için Eric'ten torununu Lily'e bırakmasını istediğinde, 30 yıl sonra ilk defa Lily'i görünce Eric'in psikolojisi dağılıyor.

Zaten işçi sınıfının emekliliğe yaklaşmış bir üyesi olan postacı Eric depresyonda, kendini değersiz hissediyor. Lily'i terk ettikten sonra Eric iki çocuklu bir kadınla evlenmiş, o hatun da üvey oğlanları Eric'e kitlemiş ve terk etmiş. Eric evinde biri siyah (Jess) biri beyaz (Ryan) iki üvey ergen oğlanla 7 senedir tek başına ilgileniyor. Yorulmuş, bıkmış, bunalımda; bir de Lily'i görmesiyle hayatı kayıyor. Lily ile ilişkileri kapanmamış, evde koca bir sandık. Postacı arkadaşları, Eric'i kendisine getirmek için bir kişisel gelişim kitabında anlatılan bir tekniği deniyorlar. Eric'in hayran olduğu birisi tarafından izlendiğini hayal etmesini istiyorlar ve Eric, Cantona'yı hayal ediyor. İşe yaramdığını düşünüp yine bunalımda olduğu sırada üvey oğlunun marihuanasını yürütüp odasında tüttürürken, dev posterden Cantona yanında beliriyor ve Eric hayali Cantona ile esrarlı muhabbetler yapmaya başlıyor. Bu muhabbetler Eric'in hayatını toplamasını sağlıyor ve ortaya soıcak eğlenceli bir film çıkıyor. 

Darısı I, Daniel Blake'e inşallah :)

Derecelendirme: 8/10. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder